Yarınki Programımızın Konukları Direnişteki Cargill ve Sezer Yağ İşçileri İle Öz Gıda İş Sendikası Teşkilatlandırma Daire Başkanı Göksel Şengün

Emeğin Gündemi

Emeğin Gündemi programımızın yarın ki konukları direnişteki Cargill ve Sezer Yağ işçileri ile bu direnişlerin örgütlendiği sendika olan Öz Gıda İş Sendikası Teşklitatlandırma Daire Başkanı Göksel Şengül olacak. Cargill ve Sezer Yağ Direnişleri farklı illerde başladı ve sendikanın da girişimleriyle bu firmaların yönetim merkezlerinin olduğu İstanbul'a taşındı. Direnişler şu an İstanbul'da sürüyor.

Cargill işçisi Kemal Kapar ve Şengül ile Emek ve Adelet Platformu tarafından daha önce yapılmış olan bir röportajı dinleyici ve okuyucularımızla paylaşıyoruz:
Hemen hemen bütün ciddi ülkelerdeki Cargill şirketlerinde sendika var, sadece bu şekilde Türkiye gibi, artık Türkiye’yi nasıl görüyorlarsa, bize göre üçüncü sınıf olarak görüyorlar burayı. Türkiye’de yasalar, kanunlar esnek, para kimdeyse kanunu o koyuyor. Eğiyor, büküyor, arkasına geçiyor kanunun, herhalde Türkiye’deki yapıyı da buna müsait görüyor. Türkiye’deki insanları da biraz daha ucuz çalışır, baskıyı dayanıklı filan görüyor. Tabiri caizse Türkiye’yi gelişmemiş, üçüncü sınıf bir ülke olarak görüyor ki vatandaşına burada sendikaya müsaade etmiyor. Gelişmiş bütün ülkelerdeki Cargill’de sendika var.




Emeğin Gündemi

Emek ve Adalet Platformu'nun Cargill İşçileri ile Söyleşisi


“Sendika Bütün Çalışanlar İçin Gerekli, Zaten Başka Bir Alternatifin Yok”

Dünyanın en büyük çok uluslu şirketlerinden olan Cargill’in, Türkiye’de doğa ve insan üzerinde nasıl bir sömürü tahakkümü kurduğunu yakından görebilmek için, haksız yere işten çıkartılan ve 150 günü aşkın bir süredir yaşanan zulme karşı direnen Öz-Gıda İş üyesi Kemal Kapar ve bu süreçte onu hiç yalnız bırakmayan Öz-Gıda İş Teşkilatlandırma Daire Başkanı Göksel Şengün ile yaptığımız röportajı hak ve adalet saflarını genişletmek için ilginize sunuyoruz.

***

Sürecin başından alalım isterseniz.

Kemal Kapar: Dünyanın ve Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi bizim fabrikada da şartlar iyiye değil, kötüye doğru gidiyordu. Artık hak kayıpları başlamıştı. Sendikalaşmaktan başka çözüm yolu yoktu. Biz de Haziran’ın başında Bursa şubeyle birlikte fabrika içinde bu işe ilgi gösteren var mı diye bakalım dedik. Haziran başında örgütlenme çalışmasına başladık, meraklı olan arkadaşlar geldiler, biz de yemek aralarında çay aralarında durumu anlattık. Baktık ki insanlarda bir tepki, bir sendikalaşma arzusu var. Ben kendim zaten Haziran ayında sendikaya üye oldum, çünkü birine bir şey anlatırken önce sen inanmış olmalısın. Ağustos’un son haftasına geldiğimizde yıllık performans değerlendirmesine girdik, ama aradan üç ay geçmiş biz herkes ile konuşmuşuz mevzuyu, duyulmuş bilinmiş, bir şeyler artık sesli dile getirilmeye başlamıştı. Performans değerlendirmesinden bana beş üzerinden direkt bir verdi ki, ben daha önceki değerlendirmelerde iki dahi almış değildim.

Bu arada sendikalaşma ne aşamaya gelmişti?

Emeğin Gündemi

Kapar: Ben üyeyim ama o zaman daha diğer arkadaşlara imza attırmıyordum, hala konuşuyorduk. Çünkü on kişi varsa bu işe girecek, girmeye gerek yok ama gördük ki özellikle mavi yakalı işçi kısmında baya yoğun bir ilgi var. Dediğim gibi şirket Ağustos ayındaki değerlendirmeden verdi biri, ama yolunu yapmıştı açıkçası, bana gelip bu işlerle uğraşma demişti. Açıkça söylemese de bu minvalde uyarılarda bulundu.

Performans değerlendirmesi dediğimiz uygulamanın çok belirgin kriterleri yok sanırım?

Kapar: Ben bundan evvel altı kere girmişim, hiç iki dahi almamışım. Yani adam düşerken iki alması lazım değil mi, adam direkt bir veriyor. Biz hız kesmedik ama baktık ki insanların isteği var. Hemen daha Eylül’ün son haftasında imzalara geçme vakti gelmiştir dedik, daha birinci gün yirmi beş kişi üye oldu. Bir haftada rakam elli civarına dayandı, zaten imzaya başladık on gün sonra beni performans için ara değerlendirmeye çağırdılar. Bu değerlendirmede düşük not alanlara yönelik bir uygulamadır, üç-beş kez ara değerlendirmelerle kişinin kendisini düzeltmesi için yönlendirmeler yapılır, bu en azından altı aylık bir süreçtir. Sonrasında olmazsa ben sana gelişim planı vermiştim olmamış diyecek. Ondan sonra da yollarımızı ayıracağız, normal işleyiş bu şekildedir ki bizim fabrikanın tarihinde de süreç hep böyle işlemiştir. Ama benim durumumda Ekim ayında ilk ara değerlendirmenin yapıldığı aynı gün içersinde şirket yolları ayırdı. Tabi işçi bir abandone oldu.

Tabi herkes sizin aslında sendika sürecinden dolayı çıkarıldığınızı biliyor.

Kapar: Tabi herkes farkında, daha sonra eylemlerde arkadaşlar bu konudaki desteklerini gösterdiler. İmza atmayanlar da daha çok korkudan, baskıdan dolayı atamadılar. İçerde çocuklar kenara çekiliyor, ikna odaları kuruluyor; sendikaya üye misin, değil misin… Aslında bu bir suç, bunu yapamazsın. Bölüm müdürü çekiyor adamı sen üye misin, niye oldun, daha yakın bir adam geliyor hainlik, nankörlük yapmayın diyor. Bu şekilde abuk sabuk tabirler kullanılıyor. Senin yüzün gülmüyor, zaten seni kimse sevmiyor veya da sendikaya üyeysen al baretini git diyen müdür var.

Sendikaya üye olanları vazgeçirmek için ne tür konuşmalarda bulunuyorlar?

Kapar: Biz size ne istediniz de vermedik, sendikaya ne gerek var, sendika maaşını alamayan yerlere lazım diyor. Hâlbuki sendika bütün çalışanlar için gerekli. Zaten başka bir alternatifin yok, örgütlü çalışacaksan sendika, başka bir seçenek yok, içerde kümelenip de bir grup haline gelemiyorsun. Söz sahibi olamıyorsun. Bir konfederasyona bağlı sendikayla birlikte çalışıyorsun. Ne istediniz de vermedik, bundan sonra dikkat edeceğiz gibi söylemlerde bulundular. Önceden kişilere yönelik yaptıkları bir iyilik varsa, gidip onu yüzüne vurarak nankörsün dedikleri oldu.

Siz işten çıkarıldıktan sonraki süreç nasıl gelişti?

Kapar: 4 Ekim’de işten çıkarıldım, 5 Ekim’de sendikayla birlikte fabrikanın önündeydik. 5 Ekim’den sonra bu beş aylık sürede zaman zaman Gemlik’de, zaman zaman Orhangazi’de basın açıklamaları, imza kampanyaları yaptık. Gemlik, fabrikanın olduğu Orhangazi bölgesine yakın bir yerleşim yeri olduğundan orada durumu halka deşifre ediyorduk. İmza masaları kuruldu, ailelerle birlikte basın açıklaması yapıldı. Arkadaşlarla birlikte yürüyüşler yaptık, kaymakamlığa gidildi, Belediye başkanlığına gidildi. Vardiyalarına uygun olarak arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu destek verdi. Bir de o dönem her taraf karla kaplı ve çok zor hava koşulları vardı. Bir dönem protesto amaçlı dönüşümlü açlık grevi yapıldı. Çalışmayan arkadaşlar geldiler, açlık grevinde oruç tuttular. Bu açlık grevi süreci devam ederken, Cargill yöneticileri Antalya’da yedi yıldızlı otelde yılsonu etkinliği düzenlediler. Biz yine sendikayla beraber oraya gittik, orada bir protesto gerçekleştirdik. Bir pankart açtık: ” Cargill işçileri açlık grevinde, yöneticileri yedi yıldızlı otelde” bunu deşifre ettik.

Bu süreçlerden sonra İstanbul’a gelme kararı aldık. Daha önce de geldik buraya, kitlesel bir iki eylem yaptık. Burası yönetim merkezi olduğu için burayı tercih ettik. Bundan sonra da buradayız, ürün sattığı kurumlara da bu hukuksuzluğu deşifre edeceğiz. Sendikal haklara saygısızlığı anlatacağız. Görsel medya çok ilgi göstermedi, Cargill zaten güçlü bir şirket, tamamen Amerikan menşeli ve dünyanın en büyük şirketleri arasında gösteriliyor. Bizim bu yöneticilerle de bir derdimiz yok, insan sendikalı çalışmak istiyorsa çalışacak. Bazen kişisel algılıyorlar bunu, benim Ahmet ile Mehmet ile bir derdim yok. Sanki kendine yapılıyormuş gibi anlayan yöneticiler var, bu yanlış bir algıdır. Şirkette kimsenin üretimi aksatmaya da niyeti yok. Sendikalı çalışacağız, bizim sıkıntılarımızla muhatap sendikadır. Gideceğiz onunla muhatap olacağız. Seninle gelip çene yormayacağız ki on beş senedir anlatıldı bu, sen anlamadın. Bize gelin kapımız açık diyor, kardeşim kapın açık da anlatıyorum, anlatıyorum anlamıyorsun.

Şu anda işçilerin durumuyla ilgili sendikal sürecin haricinde bazı somut istekler var mı?

Kapar: Sosyal haklarda sürekli iyileştirme isteniyor. Birçok şey var, mesela yakacak parasından, izin parasına kadar. Mesailer % 50 veriliyor, % 100 verilebilir. Gece mesaisi farkı gündeme alınabilir. Ben anlatıyorum ama sen anlamıyorsun, benim bir şekilde söz hakkım olması lazım, maaş zammım dahi hesaplanırken benim söz hakkım yok, sen bunu verdin, eyvallah beğenmezsen ne yapacaksın; ya sev, ya terk et… Ama masaya oturalım pazarlık yapalım ne alacaksak o şekilde alalım. Kim pazarlık yapmadan para alır, dilenciye elli kuruş atarsan, niye yüz kuruş vermedin diyemez sana, bu dilenci kültürüdür. Ama işçi sınıfı öyle bir şey değil ki, karşılıklı çalışıyoruz; ben sana bir şey veriyorum, sen de bana para veriyorsun, babanın hayrına vermiyorsun.

Bundan sonra eylem sürecine nasıl devam edeceksiniz?

Kapar: Onu istersen sendikanın örgütlenmeden sorumlu daire başkanı Göksel abi anlatsın, plan programı o yürütüyor.

Siz neler söylemek istersiniz bu sürecin devamıyla ilgili?

Göksel Şengün: Bugün itibariyle eylemin 145. günü, dün itibariyle burada yani Cargill’in genel merkezinin bulunduğu Altunizade’de beklemeye devam ediyoruz. Biz ilerleyen günlerde de sabah sekiz, akşam beş burada olacağız. İkinci olarak Cargill’in Türkiye’de mal sattığı firmalar var. Bunların da en büyükleri Coca Cola, Pepsi, Efes, Algida gibi şirketler. Buradan sonra ilk olarak Coca Cola’nın farklı yerlerdeki fabrikalarının önlerine giderek, buralar hep örgütlü yerler, Cargill’den mal almamaları yönünde açıklamalar yapacağız.

Cargill’in çalıştığı şirketlerdeki işçiler sendikalı mı peki?

Şengün: Evet, Cargill’in çalıştığı bütün büyük firmalardaki işçiler sendikalı, Cargill buralara mal satıyor, kendisi sendikayı kabul etmiyor. Biz de bu örgütlü işyerlerindeki gerek üyelere, gerek yöneticilere fabrikanın önlerinde gerekirse günlerce, aylarca eylem yaparak anlatacağız. Burada da gelen geçenlere dağıtmak üzere el ilanları bastıracağız. Bakın burada dünyanın en büyük beşinci firması Cargill duruyor, bir tane tabelası yok. Yıllık 170 milyar dolar cirosu olan bir şirketten bahsediyoruz. 65 ülkede, 142.000 çalışanı olan bir firma.

Cargill’in bulunduğu diğer ülkelerde sendikalaşmanın ne durumda olduğuna dair bir bilginiz var mı?

Şengün: Hemen hemen bütün ciddi ülkelerdeki Cargill şirketlerinde sendika var, sadece bu şekilde Türkiye gibi, artık Türkiye’yi nasıl görüyorlarsa, bize göre üçüncü sınıf olarak görüyorlar burayı. Türkiye’de yasalar, kanunlar esnek, para kimdeyse kanunu o koyuyor. Eğiyor, büküyor, arkasına geçiyor kanunun, herhalde Türkiye’deki yapıyı da buna müsait görüyor. Türkiye’deki insanları da biraz daha ucuz çalışır, baskıyı dayanıklı filan görüyor. Tabiri caizse Türkiye’yi gelişmemiş, üçüncü sınıf bir ülke olarak görüyor ki vatandaşına burada sendikaya müsaade etmiyor. Gelişmiş bütün ülkelerdeki Cargill’de sendika var.

Türkiye büyük şirketlere glikoz üretimi konusunda yurtdışındaki pek çok yere göre daha fazla imkân sağlıyor sanırım?

Şengün: Demin de dediğim gibi Cargill özellikle Türkiye’de hiçbir kanuna uymuyor. Cargill özel bir yasayla kuruldu. Fabrikanın kuruluş aşamasında, Bursa ve Orhangazi’deki vatandaşların korkunç bir tepkisi vardı. Tarlalara, göllere yani ekolojik dengeye çok büyük zararlar verecek bir kuruluş. Günlük 3000 ton su kullanan bir firma, tarımla geçinen bir bölge için ciddi bir felaket, o yüzden çok ciddi tepkiler vardı. Cargill’in kurulduğu yer de tarım arazisiydi, özel bir kanunla tarım arazisini, birinci sınıf sanayi arazisine çevirdiler. Dönümünü beş liradan Cargill’e sattılar. O yüzden Cargill kanunlara uymamaya antrenmanlı bir firma.

Her gün 3000 ton suyu nasıl sağlayabiliyorlar?

Şengün: Bursa’da beş santimetreden su çıkıyor, dağı taşı su olan bir bölge Bursa, özellikle Orhangazi su açısından çok zengin bir muhit. Bir de bunlar ezbere davranmazlar, o zamanki yöneticiler Bursa ve Orhangazi’de halk büyük bir infial gösterince, Cargill’e Bursa dışında dört-beş tane farklı yer gösterdiler. Hiçbirini kabul etmedi, özellikle burayı istiyoruz dediler, özellikle orayı istemelerinin sebebi ne, birinci sebebi su. Her gün 3000 ton su kullanan bir fabrika zamanla çevresindeki su kaynaklarını tüketmeye başlayacaktır. Suyun bitmesi de hayatın bitmesi demek. Tabi o kadar tepkiye rağmen Cargill bildiğini yaptı kendine has, adrese teslim yasayla kuruldu. Tabi onun da verdiği bir cüret var, beni kanun anayasa ilgilendirmez benim kendi kanunlarım var.

Buna ek olarak ilginç bir şey anlatayım, Cargill’in murahhas azası Mustafa Sayınataç var, kendisi aynı zamanda işverenler sendikası yönetim kurulunda, yani Cargill şu anda tepe yöneticilerinden bir tanesi aynı zamanda işverenler sendikasının yönetiminde. Öz Gıda-İş Sendikasının iki değerli şube başkanı bu süreç başlamadan önce gidip kendisiyle konuştu, biz gizli saklı iş yapmıyoruz, fabrikanızdaki arkadaşlarımızla görüşüyoruz yarın öbürsü gün orada bir örgütlenme çalışması yapacağız. Neden bunu söylüyoruz, Cargill Türkiye’de bir yandan da PNS Nişasta’nın da ortağı ve biz o kuruluşta yetkiliyiz, o yüzden bir diyalogumuz da var. O diyaloga binaen görüşmenin doğru olduğunu düşündük, bizim örf ve adetlerimizde gizli saklı iş yapmak var mı bunlar bize yakışır mı. Biz de gittik selamun aleyküm, fabrikanda böyle bir şey yapacağız, bunu yapan sendika biziz, orada şeflerine yöneticilerine bu talimatı ver orada sendika üyesi oldu diye hiç bir kardeşimize baskı yapmasınlar, bunu kabul etmeyiz. O da bize cevap olarak, asla böyle bir şey olması söz konusu değil, Cargill yasalara da, çalışanlarımızın iradesine de son derece saygı gösterir, biz de asla böyle bir baskı da olmaz, böyle bir söylem de olmaz, o anlamda rahat olun. Ama bugün durum çok farklı yani Mustafa Sayınataç bize yalan söyledi. Bu durumu da kabul etmemiz mümkün değil.

Kemal abinin işten atılmasının ardından, şu anda fabrikada sendikal çalışmaya devam edebiliyor musunuz?

Şengün: İlk başlarda ciddi anlamda bir korku oldu ama dile kolay 145 günlük bir eylem süreci var, bu süreçte hem Kemal Kapar kardeşimizin bu mücadeleyi asla bırakmaması her gün işe gelir gibi sabah sekizden akşam beşe kadar, çoğu zaman da sabahlara kadar arkadaşlarıyla birlikte orada kalması, hem de sendikanın bu işi asla bırakmaması ve bu iş devam edecek sözümüzün devam ettiğinin görülmesi bu kararlılıklar insanları rahatlattı. Kendini geri çeken arkadaşlarımızın bizle diyalogları tekrardan gün ve gün artıyor ve verdikleri destek de artıyor.

Yine Sayınataç, zannediyorum Bugün Gazetesi’ne bir demeç verdi; sendika burada yalan söylüyor sendikanın üyesi yok, toplamda sekiz-on tane üyesi var dedi. Burada Cuma günleri yaptığımız basın açıklamalarından birinde üyemiz olan seksen kişiyi isim isim okudum. O sırada bizi altı farklı kamera kayda alıyordu. Dedim bak üyeleri teker teker okuyorum, yaz sen de bu okuduklarım sende çalışıyor mu, çalışmıyor mu. Arkadaşlarımız da bu kararlılığı görünce daha bir rahatladılar. Bundan sonra inanıyoruz daha kolay netice alınacaktır. Cargill artık şuna hazır olsun, bu eylemleri artık sadece Cargill’in önünde yapmayacağız, bundan sonra Cargill’in mal sattığı Coca Cola başta hepsi bu eylemlere hazır olsun. Ya Cargill’den mal almayacak, ya da bu eylemleri Cargill’e eş zamanlı olarak Coca Cola’da yapacağız.

Yorumlar