İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, Yangı Kulesi adlı bülteninin yeni sayısını yayınladı.
Yangın Kulesi
İş cinayetlerinin yoğun olması muhtemel bölgelere/havzalara/sektörlere dikkat çekecek bir bilgi ağını kuran, bileşenlerinin özgün görüşlerini yansıtan "Yangın Kulesi" adıyla aylık periyotlar halinde hazırlanan elektronik bülteni, ilkesel olarak her ayın 15'ini takip eden ilk Salı günü çıkarıyoruz...Yukarıdaki anlatımla tanıtımı yapılan Yangın Kulesi'nin yeni sayısını aşağıda okuyabilir veya Yangın Kulesi'nin sitesinden ulaşabilirsiniz.
Yangın Kulesi
Sağlıklı ve Güvenli Çalışmak İstiyoruz!
İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi
14 Mart 2013
Sayı: 28
Kim kimin ekmeğini veriyor? - M. Ender Öndeş
Silopi’de
söylenen ve örneğin 1960’larda söylense “gök kubbeyi yerinden
oynatacak” olan sözler, böyle bir durumun işaretidir. “Nankörlük yapma
otur. Ekmek bulamazsınız yemeye, ekmek gelir sonra da ekmeği tepersiniz.
Teşekkür edeceğiniz yerde başka şeyler konuşuyorsunuz” diyordu
Başbakan, termik santrale itiraz eden bir yurttaşa. Türkçe deyimlere
hakim olan herkes, “ekmeğiniz yok yemeye...” diye başlayan bir cümlenin
devamını bilir ve böylece doğaya duyarlı herkese ve genel olarak Kürt
halkına da ne söylenmek istendiğini anlar. Susun ve oturun! Nankörlük
etmeyin! Afşinli emekçileri yerin dibine gömen Ciner, gelmiş yatırım
yapıyor, siz Bölge’nin doğasının, çevresinin peşindesiniz!
Erdoğan
böyle bilinçli bir kabalıkla söyleyince çok batıyor ama aslında bu
“ekmeğinizi veriyoruz ulan” söyleminin daha kibar hali her gün
tekrarlanıyor. “İstihdam yaratmak”, “ekmek kapısı açmak” gibi laflar
ekonomi sayfalarında ve patronların kongrelerinde havalarda uçuşuyor ve o
kadar da tepki çekmiyor. Oysa genel olarak çizilen manzara Erdoğan’ın
hakaretle çizdiği manzaradan çok farklı değildir: Bir işverenler,
patronlar var; bunların emekçilerin sırtından değil de “gaipten”
kazandıkları paralar var; o paralarla işletmeler açıyorlar. Bunu
yaparken eh birazcık bizim vergilerimizle finanse edilen kolaylıkları
filan kullanıyorlar ama olsun, sonuçta bu “cesurca” davranışın hayırlı
bir sebebi var: Biz garibanlara ekmek kapısı açmak! Şirket yayınlarında
da, kürsülerde de söylenen hep aynı: Şu kadar kişilik istihdam yarattık!
Kimse çıkıp da “biz şurada tatlı bir avanta gördük; hükümet sağ olsun
malı götürmemiz için zeminleri ayarladı; eh bu arada da insanlar iş
buluyor” demiyor. Herkes memleket sevdalısı! Turgay Ciner’i 55 yaşında
milyonlarca dolarlık servetiyle Türkiye’nin en zenginleri listesinde 36.
sıraya yerleştiren değirmenin suyu nereden geliyor; bütün bu
zenginliklerin kaynağı nedir diye soran yok; sorana da “otur lan yerine
nankör” diye yanıt veriliyor.
Peki
ama gerçekten, kim kime ekmek veriyor? Gerçekten Ciner’i ve başkalarını
yürüten, onları bir yerden bir yere taşıyan güç nedir? Kimin kime
teşekkür etmesi gerekir?
Ve
en önemlisi de Afşin-Elbistan Termik Santrali’nde kar hırsı uğruna
ölüme gönderilen emekçilerin aileleri kime teşekkür etmeli?
Şubat ayında en az 50 işçi hayatını kaybetti
“Uyar Madencilik, TÜLOMSAŞ, Afşin-Elbistan Madencileri, Kozan Gökdere Baraj işçileri …”
İş
cinayetleri kadın, erkek demeden, ülkemizin dört bir yanında Şubat
ayında da devam etti. Yazılı, görsel, dijital basından ve emek-meslek
örgütlerinden gelen bilgiler ışığında tespit edebildiğimiz kadarıyla
Şubat ayında en az 50 işçi hayatını kaybetti…
İşçi ölümlerinin 14’ü inşaat, 8’i metal ve 5’i madencilik sektörlerinde yaşandı…
Kocaeli'nde 4; Ankara, Elazığ ve Tekirdağ’da 3’er arkadaşımız aramızdan ayrıldı…
Yine Uyar Madencilik yine iş cinayeti!
25
Şubat Pazartesi günü Manisa'nın Soma İlçesi’ne bağlı Darkale Köyü
yakınlarında faaliyet gösteren Uyar Madencilik’e ait kömür madeninde
meydana gelen göçükte 35 yaşındaki Harun Tufan kardeşimiz hayatını
kaybetti. Akhisar’da ikamet eden ve işe gelmek için 50 kilometre yol kat
eden Harun, 16.00 - 24.00 saatleri arasındaki vardiyada yerin 250- 300
metre altında “ayak sökümü” işinde çalışıyordu. Meydana gelen göçükte
kendiliğinden yanmaya elverişli linyit kömürlerinin altında kalarak can
verdi… Harun Tufan son altı ayda Uyar Madencilik’te aynı nedenle aramızdan ayrılan dördüncü işçi arkadaşımız oldu…
TMMOB İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü Etkinliği
TMMOB,
3 Mart 1992’de Zonguldak Kozlu’da 263 madencinin yaşamını yitirdiği
grizu faciasının yıl dönümünde, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda
toplumsal duyarlılığı arttırmak, kamuoyunu bilinçlendirmek ve siyasi
otoriteyi uyarmak amacıyla 3 Mart tarihini, “İş Cinayetlerine Karşı
Mücadele Günü” ilan etmişti.
Türkiye’nin
birçok ilinde etkinlikler düzenleyen TMMOB, İstanbul’da da bir panel
gerçekleştirdi. Maden Mühendisleri Odası ve İstanbul İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği Meclisi katılımıyla yapılan söyleşide açılış konuşmasını yapan
Maden Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nedret Durukan, 1992
yılında 263 maden işçinin yaşamını yitirdği kazanın “grizu” denilerek
geçiştirildiğini ancak gerçeğin ihmal ve teknolojik eksiklik olduğunu
söyledi. Bu cinayetin ardından da iş cinayetlerinin devam ettiğine
dikkat çeken Durukan, her yıl yüzlerce insanın yaşamını iş
cinayetlerinde yitirdiğini söyledi.
Evde, İşte Çalışıyoruz... Sağlığımızdan Olmak İstemiyoruz...
16
Şubat 2013 Cumartesi günü saat 13.00'da Petrol-İş Sendikası Genel
Merkezi'nde düzenlediğimiz İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kadın
Çalıştayı'na büyük bir çoğunluğunu kadınların oluşturduğu yaklaşık 150
kişi katıldı. Etkinlik süresince çocuk bakımı başta olmak üzere diğer
hizmetleri erkekler üstlendi. Çalıştay sonunda ana hatları belirtilen 12
maddelik çalıştay sonuç bildirgesi açıklandı.Farklı
işkollarından işçi ve emekçi kadınların biraraya geldiği çalıştay
yaşamını yitiren tüm emekçiler anısına yapılan saygı duruşuyla başladı.
Çalıştay'ın açılış konuşmasını yapan Petrol-İş Kadın Dergisi'nden Selgin
Zırhlı Kaplan, bu alanda da kadının görünür kılınmasının amaçlandığını
vurguladı. Çalıştay'da
konuşan Marmara Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Berna Güler
Müftüoğlu, çalıştayın çerçeve sunumunu gerçekleştirdi. Müftüoğlu,
"Yaşanan iş cinayetleri politik ve ekonomik şiddet olarak karşımıza
çıkıyor" diyerek, İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin
aylık olarak yayımladığı raporlarına dayanarak günde 4 işçinin iş
cinayetinde yaşamını yitirdiğini ifade etti. Ayrıca Müftüoğlu, sadece
2012 yılında 61 kadın işçinin yaşamını yitirdiğini, erkek şiddetinden
kaynaklı günde 4 kadının öldürüldüğünü söyledi.
Armutçuk’ta 103 madencinin ölüm yıldönümünde iş kazaları paneli
7
Mart 1983 tarihinde TTK Armutçuk Müessesesi’nde 103 kişinin ölümüyle
sonuçlanan grizunun yıldönümünde iş kazaları ile iş güvenliği ve işçi
sağlığı tartışıldı. Kandilli
Dayanışma Evi Derneği’nin düzenlediği Genel Maden İş (GMİS) Armutçuk
Şubesi’nin destek verdiği ve TTK Armutçuk Müessesesi misafirhanesinde
düzenlenen söyleşiye konuşmacı olarak İstanbul İşçi Sağlığı İş Güvenliği
Meclisi’nden İbrahim Sarıkaya ve Avukat Ceren Uysal katıldı. Avrupa’da
taşkömürü üretiminin düşmesine paralel olarak başta Çin olmak üzere
bazı ülkelerde kömür üretiminin yükseldiği; Türkiye’de ise TTK’nın kömür
üretiminin düşmesine rağmen kömür üretimi ve tüketiminin yükseldiği,
Türkiye’nin Avrupa’nın Çin’i yapılmak istendiği vurgulandığı söyleşide
İbrahim Sarıkaya, dünyada kömür madenciliğinin dünü ve bugününe ilişkin
bilgiler verdi. Sarıkaya, çalışma yaşamının esnekleştirilmesi,
özelleştirmeler gibi sermaye lehine yapılan düzenleme ve politikalarla
TTK’nın kömür üretimi düşürülürken özel sektörün kömür üretiminin
artırıldığını, bu süreçte Türkiye’nin kömür tüketiminin de arttığına
dikkat çekti.
“Galvaniz: Cehennemin Öbür Adı” etkinliği yapıldı
“Galvaniz: Cehennemin Öbür Adı” etkinliği, Ankara’da Birleşik Metal İş Sendikası Anadolu Şubesi salonunda yapıldı. Etkinlik, Ostim İşçi Sağlığı Meclisi ve Ankara İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi tarafından düzenlendi. Etkinliğe
Ostim ve İvedik’ten galvaniz işçileri, farklı işkollarından kadın ve
erkek işçiler, Başöz Enerji Fabrikası Birleşik Metal İşyeri temsilcisi,
Ostim İşçi Sağlığı Meclisi, Ankara Tabib Odası İşçi Sağlığı ve İşyeri
Hekimliği Komisyonu’ndan hekimler, İstanbul İşçi Sağlığı ve Güvenliği
Meclisi temsilcisi, İşçi Meclisi, TMMOB’dan Toplumcu Mühendisler,
Kaldıraç dergisi katıldı. Etkinliğin
hazırlıklarında Ostim galvaniz işçileri etkin rol oynadı. Ostim İşçi
Sağlığı Meclisi, Ostim işçi katliamının yıldönümü eylem ve
etkinliklerinde yer aldı. Ostim’deki
işçi katliamı, Ostim’deki galvaniz işçilerinin işçi sağlığı
direnişleri, Antep’teki galvaniz işçileri katliamı afiş ve el ilanları
ile Ostim ve Ankara’da duyuruldu, işçiler etkinliğe çağrıldı. Etkinliğin
yaklaştığı günlerde Ostim’de biri ücretleri ödenmeyen, diğeri
sigortaları yapılmayan iki fabrikadaki sendikasız işçi direnişleri ile
bağ kurulmaya çalışıldı. Etkinliğin guvenlicalısma.org sitesinden
duyurulması da ilgiyi artıran bir etken oldu.
Türkiye'nin yeni Çernobil'i 'kentsel dönüşüm' olacak
İstanbul
Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Yapı İşletmesi Anabilim Dalı
öğretim üyesi Doç. Dr. Emre Gürcanlı, kentsel dönüşüm bölgelerinde
binaların toplu şekilde patlatılarak yıkılmasının, binalarda kullanılan
asbesti toz halinde çevreye yayacağı, enkaz kaldırma işlerinde
çalışanların ve çevredeki halkın bundan etkilenmesinin Türkiye’de büyük
kanser dalgasına yol açacağı uyarısında bulundu. İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı hekimlerinden Coşkun
Canıvar, asbest tozlarına solumayla maruz kalınmasının birkaç on yıl
içinde kendini gösterecek ölümcül hastalıklara yol açacağına dikkat
çekti ve hastalanan insanları son dönemlerinde göğüs duvarı ağrıları
nedeniyle son derece ıstıraplı bir ölümün beklediğini
kaydetti. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre pek çok ülkede
yasak olmasına karşın dünyada her yıl 125 milyon kişi çalışma ortamında
asbeste maruz kalıyor, her yıl 100 bin kişi de çalışma ortamındayken
asbeste maruz kaldıkları için hayatını kaybediyor. Çalışma ortamının
dışında da solumayla asbeste maruz kalındığında asbest kansere neden
olduğu biliniyor. Bunun için uzaklara gitmeye de gerek yok, Türkiye’de
her yıl 700 kişi (bilinen) çevresel asbeste maruz kaldığından dolayı
ölüyor.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası İrfan Ertel İle söyleşisi
Bize kısaca İrfan Ertel‘i anlatır mısınız?
Zor bir soru, kendimi anlatmak pek sevmediğim bir olgu ama madem sordunuz deneyeyim...
İrfan
Ertel; 1951 yılında Muğla‘nın bir köyünde Köy Enstitülü bir öğretmen
babanın oğlu olarak doğmuştur. İlk, orta, lise öğrenimlerini Muğla ve
İzmir‘de tamamladıktan sonra 1977 yılında Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) Resim bölümünü bitirmiştir.
Kısaca özetlersek; öğrenciliğinde ve sonrasında tiyatro, müzik,
fotoğraf gibi diğer sanat dallarında da emek vermeye çalışmış ama asıl
uğraşı alanı olan resimde yoğunlaşıp sergiler açmış ve de emekten yana
birşeyler yapmaya istemiş ve kendince buna devam etmeye çalışan biri
diyebiliriz.
İşçi
resimleri, resim sanatında çok fazla kullanılmayan bir konu, bunun ve
sizin işçi resimleri üzerinde çalışmanızın nedenleri nelerdir?
Ben
öğrencilik sonrası geçimimi matbaa işleri yaparak sağlamaya çalışırken
bir teklif geldi ve metal işkolunda bir büyük şirkette çalıştım dokuz
yıl kadar. Ve bu çalışma alanı beni çok etkiledi.
Sosyal Güvenlik Kurumu dalga mı geçiyor – Ertuğrul Bilir
Türkiye’deki
istatistik ve kayıt sistemlerinin eksiklik ve yanlışlığından yıllardır
yakınırız. TÜİK’in işsizlik veya cari açık verilerinden, Çalışma
Bakanlığı’nın sendikalaşma istatistiklerine kadar hepsi sorunludur.
Ancak, bu yazıda Sosyal Güvenlik Kurumu’nun burada tuttuğu müstesna yer
üzerinde durulacaktır.
İş kazası ve meslek hastalıkları verilerinin önemi ve veri kaynakları
İstatistik
ve araştırma verileri, ele alınan konularda sağlıklı kararlar alıp
uygulayabilmek için gereklidir. İş kazası ve meslek hastalığı verileri
de hükümete, işverenlere, işçilere, sendikalara, hekimlere, uzmanlara
ülkedeki durumu ve öncelikli iyileştirme ihtiyaçlarını gösterir. Ülkeler
arasındaki veya aynı ülke içinde zaman içindeki değişmeleri gösteren
karşılaştırmalar bu verilere göre yapılır. Bilim insanları bu verilere
göre, bilimsel yayınlar yaparlar.
Çalışma hasarları - Barış Gönülşen
Kapitalist
çalışma işçi açısından bir tercih değil, zorunluluktur. “İsteyen
çalışır, istemeyen çalışmaz” ifadesi çalışma koşullarından rahatsız olan
işçilerin patronların ağzından sıkça duyduğu bir sözdür ve esasen bir
yalandan ibarettir! Kapitalizmde çalışmak işçi için bir zorunluluktur,
çalışmadan yaşamını sürdürmek, ihtiyaçlarını karşılayabilmek işçiler
açısından olanaksızdır. Her işçi bu gerçeği yaşar ve kendi yaşamından
bilir. Dolayısıyla “emek süreci” dediğimiz olgu, işçinin sosyoekonomik
bir zorunluluk olarak kendi yaşam enerjisini paraya çevirmesinin
kabulüdür. Biz işçiler, yaşamaya devam etmek için yaşam enerjimizi
patronların yönettiği üretim sürecinin gereklerine koşanlarız. İşçi
kapitalist emek sürecinde zamanını, kuvvetini, enerjisini,
yaratıcılığını, sağlığını kapitalistin hizmetine koşar. İnsan olmaktan
kaynaklanan tüm bu sayılan öz nitelik ve vasıflarını ücret karşılığında
değiş-tokuş etmek zorunda kalır. Dolayısıyla kapitalizmde işçi olmanın
bir diğer anlamı, emek sürecinin yarattığı hasarlara maruz kalmaktır.
Ev işçiliği, derin mevzuu – Serpil Kemalbay
Gündelikçi
kadınları hepimiz biliyoruz. Sürekli-düzenli veya düzensiz olarak
evlere temizliğe gider; temizlik, ütü, çamaşır,yemek, çocuk bakmak gibi
ev işlerini yaparlar. Ayrıca aylıkçı olarak temizlik ya da bakım hizmeti
sunan; yaşlı hasta, çocuk bakıcılığı yaparak ekmeğini kazanan kadınlar
da var.
Şimdi
hepsi için ev işçisi diyoruz. Ev işçiliği tanımı Türkiye’ye son
yıllarda girdi. Hızla benimsendi ve artık evlerde ücretli çalışan
temizlik, bakım işleri yapan gündelikçi, aylıkçı, göçmen kadın işçiler
bir kimlik edindi; ev işçisi oldu.
Fakat
bu etiketin altının doldurulması için epeyce bir yol almaya, ağırlık
koymaya ihtiyaç var. Ev işçileri olmalı mı? Kimleri kapsıyor? İş
tanımları ne? Hakları neler? Hala belirsiz, yasal çerçeveleri karmaşık,
sigorta edilebilirlikleri aşırı bürokratik…
Cinsiyetçi
iş bölümü ile inmelenmiş kadın emeğinin iş piyasasında konumlanışı
oldukça karmaşık ve çetrefilli. Burada da benzer bir durumla yüz yüze
geliyoruz. Var iken yok sayılıyoruz.
İtalya’da iş kazası bir ‘şirket suçu’dur - Atilla Özsever
Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nce “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele
Günü” olarak ilan edilen 3 Mart’ta Makine Mühendisleri Odası İstanbul
Şubesi’nde bir toplantı düzenlendi. Toplantıda, 3 Mart 1992’de Zonguldak
Kozlu’daki maden ocaklarında ölen 263 işçinin yaşadığı faciaya dikkat
çekildi.
Makine
Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Süleyman Solmaz, Türkiye’de
kayıtlı işyerlerinde her yıl yaklaşık 1.500 işçinin iş cinayetlerine
kurban gittiğini belirterek iş güvenliği mühendislerinin 50’den fazla
işçi çalıştıran işyerlerinde tam zamanlı olarak istihdam edilmesi
gerektiğini vurguladı.
Maden
Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nedret Diner de, ülkemizdeki
ölümlü iş kazalarının AB ortalamasından 4.5 kat fazla olduğunu söyledi.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi tarafından yapılan açıklamada da,
şubat ayında en az 50 işçinin iş kazası sonucu hayatını kaybettiği
belirtildi.
Ölümleri sınıf mücadelesi durdurur - Sedat Abbasoğlu
Her
gün bir iş cinayeti haberi ile yüreğimiz dağlanıyor, öfkemiz artıyor.
Kapitalist sistem cinayet şebekesi gibi çalışıyor. Cinayetler katliama
dönüşüyor. İşçiler yanı başlarında ölen arkadaşlarının yasını tutmaya
fırsat bulamadan bir başka organize sanayi bölgesinden, maden ocağından,
tersanelerden, galvaniz atölyelerinden gelen cinayet haberleri ile
sarsılıyor ve sıranın ne zaman kendilerine geleceğini düşünmeye
başlıyorlar. Siyasal iktidarın temsilcileri de “Bu işin doğasında var”,
“Kader”, “Kaçınılmazlık” gibi açıklamalarda bulunarak soruna “Bilimsel”
bir yaklaşım getiriyor. Çalışma Bakanı “Başımı yerden kaldıramıyorum”
diyerek vicdanlara seslenip, acıları yumuşatmaya çalışıyor. 2011 Eylül
ayında yapılan 19. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresinde
Çalışma Bakanı çıkaracakları yasa ile iş kazalarını önleyecekleri
açıklamalarında bulunup toplumun değişik kesimlerinde bir algı
karmaşasına neden oldu. Anlata anlata bitiremedikleri meşhur “İş Sağlığı
ve Güvenliği Yasası” Haziran 2012 tarihinde sendikaların, meslek
örgütlerinin, demokratik muhalefetin karşı duruşuna karşın yasalaştı ve
peşinden de yağmur gibi gelen yönetmeliklerle çalışma yaşamı işçiler
için çekilmez hale geldi.
İş cinayetlerinin ticari sırrı - Aziz Çelik
İşçiyi
öldür, sonra "ticari sır" diyerek gerçeklerin ortaya çıkmasını engelle.
Giderek artan iş cinayetlerinin yeni bir boyutu daha ortaya çıktı. Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bağlı Elektrik Üretim Anonim Şirketi'ne
ait olan ve özel sektöre (Park Holding, Ciner Grubu) 25 yıllığına
işletilmek üzere verilen Maraş ili Afşin ilçesindeki kömür sahasında,
Şubat 2011 tarihlerinde meydana gelen toprak kayması sonucu 11 işçi
yaşamını yitirmişti. Ölen 11 işçinin 9 işçisinin bedenleri iki yıldır
toprak altından çıkarılamadı. TMMOB üyesi mühendis odaları 9 Şubat 2013
tarihinde ölümlerin yıldönümünde yaptıkları basın toplantısında kazanın
üzerindeki sır perdesinin aralanmamasını ve 9 işçinin bulunamamasını
eleştirdi.Odaların basın toplantısı korkunç
bir gerçeği gün yüzüne çıkarttı. Olay öncesi ve sonrasını gösteren
teknik raporlar "ticari sır" denilerek Meslek Odası'na verilmemiş
(Ayrıntılar için: maden.org.tr). Kısaca cinayet delilleri saklanıyor. 11
işçinin ölümünü engelleyemeyen yetkililer, kamuoyunun bilgilenmesini ve
gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemeye çalışıyor. Ticari sırrınız
batsın! Ama aslında haklısınız ortada büyük bir sır var.
İnşaat
İşçilerinin Derneği: ''Şantiyelerde işçi sağlığı ve güvenliğine aykırı
olan barınma yerleriyle ilgili kanıtlar ve talepler''
Bugün
11 inşaat işçisi kardeşimizin yanarak yaşamını yitirdiği Esenyurt
faciasının birinci yıldönümü. İstanbul Esenyurt’ta, Marmara Park
Alışveriş Merkezi inşaatının şantiyesinde, 11 Mart 2012’de meydana gelen
faciada, yatakhane olarak kullanılan çadırların yanması sonucu 11
inşaat işçisi yaşamını yitirmişti. Bu facia, şantiyelerde yaşanan
“sağlıklı barınma hakkı”na ilişkin ihlalleri bir kez daha kamuoyu
gündemine getirdi. Peki, aradan geçen bir yılda ne değişti? İnşaat
işçilerinin şantiyelerde barınma koşullarında herhangi bir iyileşme oldu
mu? Yeni yapılan yasal düzenlemelerle, bu konuda bir gelişme
kaydedilebildi mi? İşçilerin sağlıklı barınma hakkı adına yapılması
gerekenler neler?
Tüm
bu soruların yanıtlarını aradığımız “Şantiyelerde işçi sağlığı ve
güvenliğine aykırı olan barınma yerleriyle ilgili kanıtlar ve talepler”
başlıklı raporumuzu sizlerle paylaşıyoruz.
Hava Taşımacılığı İşkolunda Meslek Hastalıkları Sorunu - Hava-İş
Hava Limanlarında çalışma koşullarından kaynaklanan nedenlerle, işçilerimiz meslek hastalıklarına yakalanabilmektedir.
Ancak Meslek hastalıkları Tüzüğünde bu hastalıkların birçoğunun tanımı yapılmadığı görülmektedir. Bu büyük bir eksikliktir.
Hava
limanları çalışma koşullarının ve bazı hastalık verilerinin
araştırılması işçi sağlığı açısından önem arz etmektedir. Öyle ki Meslek
Hastalıkları Hastanesi kurumlarının, bu konuda yasal-prosedür sıkıntısı
yaşadığını da Hava-İş sendikası olarak tespit etmiş bulunuyoruz.
Hava
limanlarında yaşanan meslek hastalıkları kavramı kapsamında
değerlendirilmesi ve hukuki çerçevesinin, Meslek Hastalıkları Tüzüğü
boyutlarıyla da yeniden belirlenmesini istiyoruz.
Yangın Kulesi Aylık E-Bülteni İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi tarafından çıkarılmaktadır...
Her türlü katkı, görüş ve eleştiri için:
guvenlicalisma@gmail.com
Twitter hesabı: http://twitter.com/guvenlicalisma
Yorumlar
Yorum Gönder