20. Vicdan ve Adalet Nöbeti'nin basın bülteni açıkladı. Nöbetten iki fotoğrafla beraber basın bültenini okuyucularımızla paylaşıyoruz:
20. Vicdan ve Adalet Nöbeti Basın Bülteni – 7 Temmuz 2013 Pazar
VİCDANLAR MİLAS-GÜLLÜK’TE HAYATINI KAYBEDEN İŞÇİLER İÇİN NÖBETTEYDİ
20. Vicdan ve Adalet Nöbeti, 17 Haziran’da Muğla’nın Milas ilçesi Güllük beldesinde arıtma tesisi atıksu terfi istasyonunda, metan gazından zehirlenerek hayatını kaybeden 7 işçi için tutuldu. Nöbet öncesinde Adalet Arayan İşçi Aileleri ve destek verenler Taksim tramvay durağında bir araya gelerek her ayın ilk pazar günü gerçekleştirilen Vicdan ve Adalet Nöbeti’nin tutulduğu Galatasaray meydanına yürüdüler.
“Gaz Ölçümü Yapmadılar, 50 TL’lik Gaz Maskesini Esirgediler, Milas-Güllük’te 7 İşçi Hayatını Kaybetti” yazılı pankartın arkasında yürüyen katılımcılar, yürüyüş boyunca “İş Kazası Değil, Cinayet”, “Sorumlular Belli, Adalet İstiyoruz”, “Güllük’ü Unutma, Unutturma” sloganlarını attı. Yürüyüş sonrasında 20. Vicdan ve Adalet Nöbeti’ne geçildi. Nöbette Skyturk360’tan gazeteci Kemal Özmen hayatını kaybeden işçilerin yakınları ve gönüllü hukukçularıyla röportaj yaptı.
“Tek istediğimiz adalet”
Adalet Arayan İşçi Aileleri’nden, 2008’de Davutpaşa’da maytap atölyesinde meydana gelen patlamada kardeşini kaybeden Hakkı Güleç katılımcıları selamlayarak nöbeti başlattı. Ardından yine Davutpaşa patlamasında eşini kaybeden İdris Çabuk aileler adına basın açıklamasını okudu. Çabuk, İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin açıkladığı üzere Haziran ayında en az 104 işçinin hayatını kaybettiğini belirtti. Milas-Güllük’te hayatını kaybeden işçilerin ailelerinin 30 Haziran’da gerçekleştirdikleri anma etkinliğinde yaptıkları basın açıklamasında “Kaybettiğimiz canların yasını yaşarken, sorumluların yargılanmasına dair kaygılar taşımaktayız… Aileler olarak bütün yargılama ve soruşturma süreçlerini hep birlikte takip edeceğiz. Tek istediğimiz adalet,” dediklerini hatırlattı. “Aileler olarak onları adalet mücadelelerinde yalnız bırakmayacağız,” dedi. “Soruşturma sürecinde, hayatını kaybeden işçilerin kusurlu bulunarak, herhangi bir yargılama yapılmaması endişesini taşıdıklarını” dile getirdi.
“Madem ilacınız budur da, neden bir yıl erteliyorsunuz?”
Basın açıklamasında ayrıca 25 Haziran’da görülen BEDAŞ-Erkan Keleş duruşması ve 2 Temmuz’da görülen Van-Bayram Otel duruşması ile 12 Temmuz’da aynı gün görülecek Ostim-İvedik patlamaları ve Esenyurt duruşmalarına dair bilgi verildi. Açıklamada “İş Güvenliği Yasası”nın uygulanmasının bir yıl ertelenmesini “kınadıklarını” belirten Çabuk, konuyla ilgili olarak şunları aktardı: “Kanun çıkarıldığı zaman ‘iş cinayetlerini’ engellemek maksadıyla yapıldığı söylenmekteydi. Madem ilacınız budur da, neden bir yıl erteliyorsunuz? Biz tek başına bu kanunun iş ve işçi güvenliğini tedbirlerini alacağını, iş cinayetlerine mani olacağını düşünmemekteyiz. Yetkililere sesleniyoruz… Kanunun taşıdığı bütün eksikliklere rağmen, ertelenmeden hemen uygulanmasını istiyoruz.”
Basın açıklamasının sonunda aileler “Biliyoruz ki sesimiz güçlendikçe duyulur, görülür olacağız. Biliyoruz ki suskunlaşmış vicdanlara, sesimiz güçlendikçe ulaşacağız,” diyerek “vicdanı olan herkesi” adalet mücadelelerinde yanlarında olmaya çağırdılar.
Art arda giden canlar
Açıklama sonrasında hayatını kaybeden işçilerden Mevlüt Özbakar’ın yakını Ali Haydar Sağır söz alarak 7 işçinin art arda hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan “iş cinayeti”nin nasıl meydana geldiğini anlattı. 17 Haziran günü öğle saatlerinde işçiler Mevlüt Özbakar ve Yüksel Kum’un arıtma tesisi dinamosundaki arızayı gidermek ve kanal ızgaralarının, yanlarındaki kova ve halat basit malzemeleriyle, temizliğini yapmak üzere atıksu terfi istasyonuna gittiklerini aktardı. Terfi istasyonundaki atıksu kuyusuna ilk olarak Mevlüt Özbakar’ın indiğini; Özbakar’ın kısa sürede zehirli gazdan etkilenerek fenalaştığını ve kuyunun başındaki Yüksel Kum’dan yardım istediğini anlattı. Yüksel Kum’un telefonla yine hayatını kaybeden işçilerden Özcan Özkan’ı arayarak haber verdiğini; hemen ardından Kum’un arkadaşını kurtarmak üzere kuyuya indiğini ve onun da çok kısa sürede gazdan etkilendiğini belirtti. Daha sonra, haberi alan işçi Özcan Özkan’ın, Sorumlu Şef Mustafa Öztürk’e haber verdikten sonra, işçiler Fikret Özdemir ve Serkan Miral’la arkadaşlarını kurtarmaya gittiğini; onların da gazdan etkilendiklerini; son olarak da Mustafa Öztürk’ün Hasan Özgür’le birlikte kuyuya inerek hayatlarını kaybettiklerini anlattı. Kuyuya son giren Mustafa Öztürk, ayağının takıldığı merdivenlerden kuyunun başındaki diğerlerine seslenerek girmelerine engel oldu; ancak ambulansla hastaneye kaldırıldıktan kısa bir süre o da hayatını kaybetti.
Cenaze töreninde yaşananlar
Ertesi gün hayatını kaybeden işçiler için düzenlenen cenaze töreniyle ilgili olarak Ali Haydar Sağır, “Törende cenaze sahipleri ve halk ayakta güneşin altında saatlerce devlet erkanını beklediler. İnsanlar oldukça tepkiliydi. Sadece tören sırasında, sadece o kısa süreliğine, cenaze namazının kılındığı sırada ön safta Muğla Valisi ve diğer yetkililer oradaydı. Törenden hemen sonra ayrıldılar. Sanki sadece görünmek için gelmişlerdi. Cenazelerin defnedileceği mezarlık, tesisin hemen yanında olduğu için jandarma da oradaydı. Törenin sonunda ayrı bir saygısızlık yaptılar. Jandarma mezarlık çıkışında insanlar baş sağlığı dileklerini kabul ederken mezarlığın çıkışını tuttu. İnsanları sıkıştırıp tek sıra yaparak çıkarttılar,” sözleriyle tepkisini dile getirdi.
Ailelerin 30 Haziran günü bir araya gelerek yaptıkları yürüyüş ve anma törenine değinen Sağır, “olayın basit bir iş kazası gibi gösterilmesi yönündeki çabaların boşa çıkması için ellerinden geleni yapacaklarını” belirtti. “Ailelerin birlikte davranarak adalet mücadelesini sürdürme isteklerinin önemli olduğunu” dile getirdi.
“Resimlerin arkasına biz de geçtik”
Vicdan ve Adalet Nöbeti’ne daha önce de destek verdiğini anlatan Sağır, “Başka aileler için buradayken bu sefer kendi başımıza geldi. Resimlerin arkasına biz de geçtik. İş cinayetlerinin daha da artacağından endişeliyiz. Yasa ertelendi… Her gün daha fazla insanın öleceğinden, daha çok insanın acı çekeceğinden endişeliyiz,” dedi.
“Sorumluların hepsi yargılansın”
Güllük’te hayatını kaybeden işçilerden Hasan Özgür’ün yakını Hasan Kahraman, “Söyleyecek kelime bulamıyorum. Tedbirsizlikler diz boyu. İzahı yok. 50 liralık aparat yüzünden boşu boşuna öldüler… Belediye hiçbir şeye karışmadı. Güllük çok kızgın. Dikkat ölüm tehlikesi, gaz tehlikesi yazmışlar yeni… Kapıya zincir vurmuşlar insanlar öldükten sonra,” sözleriyle tepkisini dile getirdi. Ayrıca Güllük’te yakınlarını kaybedenlere destek çağrısında bulunarak, “Sorumluların hepsi yargılansın istiyorum,” dedi.
“Başka işçi kardeşlerimiz ölmesin diyorduk…”
Davutpaşa patlamasında kardeşini kaybeden Hakkı Güleç söz alarak, “Başka işçi kardeşlerimiz ölmesin diyorduk. Üzgünüz, haklı çıkmasaydık keşke… Yetkililer önlemleri alsaydılar, bu ölümler olmayabilirdi, işçi ölümlülerinin önüne geçilebilirdi. Biz aileler üstümüze düşeni yapıyoruz. Emekçinin dostu olduğunu söyleyen sendikalar, meslek odaları, siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları yanımızda değil… Sınıfta kaldılar,” dedi.
“50 liralık aparat ve gaz ölçümü aletleri olsaydı ölmeyeceklerdi”
Adalet Arayan İşçi Aileleri’nin gönüllü hukukçularından Erbay Yucak, hayatını kaybedenlerin “yakınlarına başsağlığı, kalanlara direnç” diledikten sonra Milas-Güllük’te ailelere yaptıkları ziyareti anlattı. Yucak, tesisin 2006 yılında yapılan özelleştirmeden sonra belediyeden Akfen’in işletmesine geçtiğini; dinamodaki elektrik arızası için kuyuya ilk indirilen işçi Mevlüt Özbakar’ın kamyon şoförü olarak işe girdiğini; aşağıya inen işçilerin hiçbirinin arızaya müdahale edecek eğitimlerinin olmadığını belirtti. Yucak, “50 liralık aparatları ve öncesinde gaz ölçümü aleti olsaydı ölmeyeceklerdi. Ölüm 3 saniyede gerçekleşmiş. 8 metrelik kuyu metan gazıyla dolmuş,” diyerek yaşananları anlattı. Ayrıca Milas Cumhuriyet Savcılığının 7 kişilik bilirkişi heyeti görevlendirdiği ve heyetin 1 ay içinde raporunu teslim edeceğini aktardı. “Savcılığın dava açıp açmamaya bu rapora göre karar vereceğini belirttiğini” dile getirdi. “Aileler kusurun hayatını kaybedenlere yüklenerek, soruşturmanın geçiştirileceğinden huzursuz… Yaslarını tutarken 30 Haziran’da bu nedenle yürüdüler,” diyen Yucak ailelerin bir araya gelerek yaptıkları anma etkinliğine değindi. Güllük Belediyesi’nin, Akfen şirketinin, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerinin, Muğla Büyükşehir Belediyesi’nin sorumluluğunun olduğunu aktardı. “Güllük’teki aileleri yalnız bırakmayalım,” çağrısıyla sözlerini tamamladı.
20. Vicdan ve Adalet Nöbeti’nde ayrıca İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi taşeron temizlik işçisi Zafer Açıkgözoğlu’nun hikâyesine yer verildi. Açıkgözoğlu 4 Haziran'da travmatoloji binasının kanalizasyon sisteminin tıkanması nedeniyle alt katta bulunan çocuk beslenme polikliniği ve mikrobiyoloji laboratuarını su bastığında, herhangi bir güvenlik önlemi alınmadan lağım sularında tıkalı olan kısmın açılması işine gönderilmişti. Nöbete katılarak söz alan, Çapa Tıp Fakültesi’nde hastabakıcı olarak çalışan taşeron işçi Cemal Bilgin, 24 yaşındaki çalışma arkadaşının güvenlik tedbiri olmadan elleriyle rögarı açmaya gönderildiğini ve lağım sularının içine sokulduğunu anlattı. “Orada metan gazına maruz kalıyor. Enfeksiyon kapıyor… Bir şeyin yok deyip eve yolluyorlar. Hastanede yapılıyor bu... Daha sonra bilinç kaybıyla acile kaldırılıyor,” diyerek yaşananları aktardı. Bilgin, ayrıca taşeron işçilerin olumsuz çalışma koşullarına değindi; düşük maaş ve uzun çalışma saatlerine olan tepkisini dile getirdi.
20. Vicdan ve Adalet Nöbeti, ailelerin bir sonraki Vicdan ve Adalet Nöbeti’ne çağrıları ile son buldu.
Yorumlar
Yorum Gönder